Dijital Alışkanlıklar (2): Tercih, Dayatma?

(15 Ekim 2024)

Hani derler ya, en çok vakit geçirdiğin beş arkadaşının ortalamasısın. Peki, bu arkadaşlar hayatımızda nasıl bir iz bırakıyor, bizi hangi yollara yönlendiriyorlar? Onları gerçekten biz mi seçiyoruz, yoksa birbirimizi karşılıklı mı çekiyoruz? Her biri, adeta birer ayna; kim olduğumuzu gösteriyor, düşüncelerimizi ve eylemlerimizi şekillendiriyor. Biz onları etkilerken, onlar da bizi dönüştürüyor. Bu karşılıklı etkileşimle aslında kim oluyoruz, neye dönüşüyoruz?

Kimi arkadaşlıklarımız çocukluk dönemimize dayanıyor, ailemiz kadar yakınlaşıyor ve ne yaparsak yapalım, onları hayatımızdan çıkaramıyoruz ancak mesafeyi artırırken süreyi kısaltmaya çalışıyoruz. Zamanla ilişkilerimizin boyutu değişiyor, ama bıraktıkları izler silinmiyor. Kimileri ise çok sonradan hayatımıza giriyor, tam da onları tutmak isterken, yollar beklenmedik yönlere ayrılabiliyor. Kişisel yolculuklarımızda bize eşlik edenler her zaman kalıcı olmuyor, ama her biri yolculuğumuza bir şey katıyor. Bu insanlar, hayatımızdaki rotaların bir parçası oluyor; bazen bir yön gösterici, bazen de kısa süreli bir durak.


Dijital dünyamız da aslında bu yolculuğun bir parçası. Kullandığımız cihazlar, uygulamalar ve alışkanlıklarımız, tıpkı bu arkadaşlar gibi bizimle bir süre yol alıyor. Onlar mı bizi şekillendiriyor, biz mi onları? Her etkileşim, her tercih, bizi bir adım daha ileri ya da bambaşka bir yöne sürüklüyor.

Belki farkında değiliz, ama en sık kullandığımız beş uygulama ya da yazılım, en sık elimize aldığımız cihazlar, bizi yalnızca yansıtmıyor; aynı zamanda bizi şekillendiriyor, düşüncelerimizi, alışkanlıklarımızı ve hatta ruh halimizi dönüştürüyor.

Bir yerden sonra dijital etkileşimlerimiz, hayatımızın ana ritmini belirlemeye başlıyor. Bugün hangi uygulamada ne kadar vakit geçirdiğimiz, hangi cihazı ne kadar kullandığımız, düşünce yapımızı ve fiziksel alışkanlıklarımızı yönlendiriyor.

Radyo ve telefonun hayatımıza adım attığı dönemlerde, bu araçlar belki hayatımızı kolaylaştırıyordu ama bugünün dijital dünyası bambaşka bir çağın kapısını araladı: ekran bağımlısı bir 'insan' çağı. Artık sadece bilgiyi tüketmiyoruz, cihazlarımızla bütünleşiyoruz. Onlarla düşünmeye, onlar aracılığıyla hissetmeye ve onlarla var olmaya başlıyoruz.

Her gün elimizde tuttuğumuz bu cihazlar, zihnimizi sürekli bir etkileşim döngüsüne sokuyor; farkında olmadan onlar aracılığıyla kimliğimizi yeniden tanımlıyoruz. Modern dünyada, birçoğumuzun ruhumuzun şekillenmesinde belki en büyük etkiyi, artık dijital alışkanlıklarımız ve cihazlarımız yapıyor.


Çocuklar ve gençler için verilen ekran bağımlılığı uyarıları aslında yetişkinler ve yaşlılar için de geçerli. Ekranların cazibesi yalnızca gençlerin sorunu değil; televizyon izleyerek büyüyen kuşaklar da bu tuzağa kolayca düşüyor. Eskiden televizyon ‘aptal kutusu’ olarak anılırdı, ama seçenekler sınırlıydı ve ne izlediğimizi daha iyi kontrol edebiliyorduk. Bugün ise elimizin altında sayısız seçenek var, ama gerçekten bilinçli tercihler mi yapıyoruz, yoksa seçimlerimizi alışkanlıklarımız mı yönetiyor?

Tıpkı market raflarını dolduran şekerli gıdalar gibi, dijital dünyada da göz alıcı içerikler her yerde karşımıza çıkıyor. Raflardaki paketler gibi, ekranlarımızdaki içerikler de bizi kendine çekiyor, zamanımızı ve dikkatimizi alıyor. Şekerli gıdalardan korunmak için etiketleri okuyoruz, ama dijital alışkanlıklarımızı ne kadar kontrol edebiliyoruz?

Bizi hedef alan şey aynı: zayıf yanlarımız. Beynimizin sürekli uyarılma ihtiyacı, dopamin bağımlılığı dijital dünyada başarıyla kullanılıyor. Uygulamalar, platformlar, hatta cihazların tasarımları, bizi ekrana bağlamak için bu zaaflarımızı kullanıyor. Peki, bu içerik bolluğunda gerçekten özgür müyüz, yoksa farkında olmadan yönlendiriliyor muyuz?


Makro düzeydeki büyük sistemleri bireysel olarak ya da küçük bir arkadaş grubuyla değiştiremeyeceğimizi her seferinde hatırlatan biri olarak, mikro dünyalarımıza odaklanmanın daha etkili olduğuna inanıyorum. Hayatımızın diğer alanlarında olduğu gibi, dijital mikro dünyalarımızda da bu yaklaşım geçerli. Büyük yapıları dönüştürmek zor olabilir, ama dijital alışkanlıklarımızı ve seçimlerimizi kontrol altına almak bizim elimizde. Tıpkı abur cubur alışkanlıklarımızda yaptığımız gibi, burada da bilinçli tercihlerle kendi dijital sağlığımız için mücadele edebiliriz.

Dijital dünyadaki ekran bağımlılığı üzerine derinlemesine düşünmeye başladığımızda, bu konuda yazılmış çeşitli eserler önemli bir kılavuz olabilir. Johann Hari’nin Çalınan Dikkat (Stolen Focus) kitabı, neden odaklanma sorunu yaşadığımızı ve dijital dünyanın dikkatimiz üzerindeki etkilerini detaylandırıyor. Bu konuyla ilgili daha fazla araştırma yapmak isteyenler için birkaç önemli kaynak da var. Nir Eyal’in Indistractable eseri, dikkatimizin kontrolünü yeniden ele almanın yollarını anlatıyor. Cal Newport’un Digital Minimalism kitabı ise, aşırı dijital tüketimden nasıl uzak durabileceğimizi ve daha bilinçli bir yaşam sürdürmenin yollarını sunuyor. Bu eserler, ekran bağımlılığına karşı bireysel mücadelemizde önemli adımlar atmamıza yardımcı olabilir.


Bu yazıyı sonlandırırken aşağıdaki 4 soruyu kendimize sorarak tamamlayalım:

1. Teknoloji ve dijital alışkanlıklarım, beni geliştiren ve daha iyi bir versiyona mı dönüştürüyor, yoksa sadece anlık tatmin arayışıyla yüzeysel bir yaşam mı sunuyor?

2. Son 10 yılda en sık kullandığım cihazlar ve uygulamalar neler, ve bu araçların üzerimdeki etkilerinin ne kadar farkındayım?

3. Kullandığım dijital araçlar, hangileri gerçekten hayatımı kolaylaştırıyor ve bana kısa ve uzun vadede katkı sağlıyor? Hangi araçlar sadece zamanımı ve dikkatimizi tüketiyor? Bu araçları dengeli kullanabiliyor muyum, yoksa tüketenler zamanımın büyük bir kısmını mı alıyor?

4. Teknolojiyle geçirdiğim zaman, gerçekten yeterli ve bilinçli mi, yoksa aşırı tüketim yaparak dikkatimi ve enerjimi gereksiz yere mi harcıyorum?

Previous
Previous

Uygulamaların Uygunluğu…

Next
Next

Dijital Alışkanlıklar (1) - Cihazlar