STK’cılık-1: Başlangıç

(15 Eylül 2024)

Çalışma ve eğitim hayatımdaki geçmiş deneyimlerimi düşündüğümde şu gerçeği fark ediyorum:

  1. Benden önce de benzer noktalardan geçen çok kişi olmuştur.

  2. Benden sonra da bu noktalardan geçenler, geçmek zorunda kalacaklar olacak.

Benden öncekilerin bana aktardıkları için memnunum, aktarmadıkları içinse anlayış gösteriyorum; sonuçta herkesin kendi şartları ve tercihleri var. Ancak esas önemli olan, benden sonrakilere aktaracağım bilgi ve deneyimlerin sorumluluğunun bende olması. Bu bilgi ve deneyimleri paylaşmak tamamen benim elimde.


("Benden sonrakiler" ifadesi, yalnızca daha genç olanları değil, toplumsal alana yeni adım atan herkesi kapsıyor. Bu, sivil toplumda yeni bir profesyonel ya da gönüllü olabilir, mahallesinde bir değişim yaratmak isteyen orta yaşlı biri ya da çevresine katkıda bulunmayı düşünen ileri yaştaki biri de olabilir. Burada yaş sadece bir sayı. Önemli olan, deneyim ve bilginin aktarılmasının, nesiller ve yaşlar ötesi bir sorumluluk olduğunun farkına varmaktır.)


Sitedeki sivil toplum blog serisinin ana sayfanda yer verdiğim resmi kurum ve kuruluşlar ile sivil toplum sektöründeki güncel haber ve duyuruları takip edebileceğiniz platformlar aracılığıyla, Türkiye’deki sivil toplum alanı hakkında genel bir fikir edinebilirsiniz.
Ancak bu seride, nesnel bilgi ve verilerden ziyade, yıllar içinde edindiğim deneyim ve gözlemlerimi, size özel bir şekilde paylaşmayı amaçlıyorum.

Bu paylaşımın iki temel hedefi var: İlk olarak, kendi içgörülerimi sistematik bir şekilde düzenlemek, ikinci olarak ise sivil toplum alanına ilgi duyan okuyuculara üzerinde düşünüp tartışabilecekleri öznel içerikler sunmak. Burada aktaracağım bilgiler, kitaplarda ya da resmi raporlarda kolayca bulamayacağınız, sahada edinilen pratik deneyimlerin ve kişisel gözlemlerin bir derlemesi olacak.


Dünya üzerinde 8,1 milyar insan, yaklaşık 200 ülkede yaşıyor. Herkesin benzer temel ihtiyaçları var: gıda, su, sağlık, barınma ve güvenlik. Devletler bu ihtiyaçları karşılamakla yükümlü olsa da, bireyler de bu alanlarda inisiyatif alabiliyor—tabii ki devletin izin verdiği ölçüde. Sivil toplum, en basit haliyle, bu inisiyatifi alan bireylerin çabalarıyla var oluyor. Kimi zaman devlete görevlerini hatırlatmak, kimi zaman da devletin eksik kaldığı alanlarda bu hizmetleri yerine getirmek amacıyla ortaya çıkıyor. Bunun yanında, devletlerin, kamu kurumlarının veya uluslararası kuruluşların oluşturduğu sivil toplum örgütlenmeleri de mevcut.

Zaman ve mekâna göre farklılıklar elbette ki var. Bu yazı serisinde, zaman zaman başka bölgelerden ve dönemlerden örnekler verecek olsam da, ana odağım Türkiye ve son 20-25 yıl olacak. Çünkü kendi deneyimlerim bu dönem ve coğrafyada şekillendi.


İlk olarak şunu belirtmek gerek:

Sivil toplum da bir sektördür ve bu sektörde profesyonel olarak çalışan insanlar var. Bu alanın kendine has jargonları da mevcut. Ancak sivil toplumun diğer pek çok alandan en büyük farkı, herkesin bu alana girebilmesi ve herkes için potansiyel olarak bir şeyler barındırmasıdır.

Bu noktada en temel kelime "organizasyon." Fransızca kökenli bu kelimeyi kullanmak daha havalı gelebilir. Ancak "örgüt" ya da "teşkilat" dediğimizde, bazıları yasa dışı bir durum mu var diye meraklı ve tedirgin bakışlar atabiliyor. Örgütlenme hakkı veya örgütlenme özgürlüğü dendiğinde de benzer şekilde bir tedirginlik oluşabiliyor.

Mahalle gibi küçük bir ölçekte bile bir çalışma yapmak istediğinizde, tek başınıza hareket etmek yetersiz kalabilir. Fikirleriniz ne kadar iyi ve faydalı olursa olsun, eğer birkaç kişiyi harekete geçiremezseniz, hedefinize ulaşmanız zor olacaktır. Bu nedenle, organize olmak ve birlikte çalışmak önemlidir. Kimi zaman kendi projenizi başlatabilirsiniz, kimi zaman da başkalarının başlattığı bir inisiyatife katılırsınız. Böyle bir durumda, ister gönüllü olun ister profesyonel, o yapının bir parçası haline gelirsiniz.

Hepimiz insanız ve egolarımız var. Sivil toplum da, tıpkı trafikte, iş yerinde ya da günlük hayatta karşılaştığımız insanlar gibi, bu egoların var olduğu bir alan. Başlangıçta çok beğendiğiniz bir topluluğa katıldığınızı ya da böyle bir topluluğu kurduğunuzu düşünebilirsiniz, ancak zamanla egoların çarpıştığı durumlarla karşılaşacaksınız. Bu doğaldır ve bundan kaçış yoktur. Eğer bu çatışmalardan kaçınmayı tercih ediyorsanız, yapmayı düşündüğünüz çalışmalardan vazgeçmek zorunda kalabilirsiniz.


Bu seri, bir deneme yazı serisi olacak; bu nedenle doğal olarak yanıldığım ya da eksik kaldığım noktalar olabilir. Ancak "yazmasam içimde kalır" dediğim pek çok konu var.

Bu yüzden, en iyisi yazayım, sonra düzeltiriz anlayışıyla hareket edeceğim. Yıllardır "yazacağım" deyip, çeşitli bahanelerle sürekli erteledim.

Şimdi ise yazdıkça bu konular üzerine yeniden düşünme fırsatı buluyorum. Sizlerin de eklemek istediğiniz görüşler olursa, düşüncelerinizi benimle paylaşırsanız çok memnun olurum.

Previous
Previous

STK’cılık-2: Dernek, Vakıf, Kooperatif?