İlk Ayda Gözlemlediklerim

(04 Ekim 2024)

Stockholm'e geleli bir ayı geçmiş bile…
Daha önce Londra, New York, Hong Kong ve İstanbul gibi insan yoğunluğunun çok net hissedildiği şehirlerde yaşama deneyimim oldu. Bunun yanı sıra İzmir ve Ankara gibi Türkiye'nin farklı şehirlerini de deneyimledim. Ayrıca, dünyanın çeşitli yerlerinde daha küçük olarak nitelendirilebilecek şehirlerde de yaşama şansım oldu.

Bu deneyimlerin ardından Stockholm her ne kadar sadece İsveç'in değil tüm İskandinavya'nın en büyük ve en kalabalık şehri olsa da, birçok insanın da hissettiği gibi, benim için küçük bir şehir. Bölgedeki diğer şehirlerin küçüklüğünü düşünmek bile zor.


Şehirdeki günlük nüfus yoğunluğu:

Şehrin büyüklüğü ya da küçüklüğü kişiye göre değişebilir; bu göreceli bir durum. Ancak yoğunluk, günlük bazda çok daha somut ve hissedilen bir gerçek. Binaların sıkışıklığı, yeşil alanların azlığı ya da fazlalığı, müzeler, etkinlik merkezleri, kafeler ve lokantaların doluluğu da bu bağlamda önemli bir yer tutuyor. Araç ve insan trafiğinin yoğunluğu veya toplu taşımalardaki deneyimler de benzer şekilde…

Yoğunluk, yaşadığım şehirlerde en çok dikkatimi çeken konular arasında geliyor. Nüfus yoğunluğu, insan yoğunluğu, toplu taşımalardaki kalabalık, insanların birbirine davranış şekli ve şehirdeki gürültü hep bu ana temanın etrafında şekilleniyor.

Aynı şehirde yaşayanlar bile farklı yoğunluklarla karşı karşıya kalabilirler. Bu, şehri hangi zaman dilimlerinde, hangi yöntemlerle deneyimlediğinizle de ilgilidir. Büyük, kalabalık bir şehirde yaşıyor olmanız, her zaman şehrin en kalabalık noktalarında, en yoğun saatlerde bulunmanız gerektiği anlamına gelmez.

Bazı insanlar bu yoğunluktan hoşlanırken, bazıları ise bundan rahatsız olabilir. Ne var ki, bu durum sadece mizacınıza ve karakterinize değil, aynı zamanda yaşınıza, o dönemdeki ruh halinize ve yaşamdan beklentilerinize de bağlı. Bu sebeple genelleme yapmak zor. Herkesin kendine iyi gelen yaşam tarzını keşfetmesi ve buna uygun bir ortam bulabilmesi ya da bu ortamı şekillendirebilmesi, belki de en büyük zenginliktir.

Stockholm'deki geniş sokaklar ve kaldırımlar, şehrin geleneksel mimarisini modern öğelerle dengeli bir şekilde harmanlaması bana bu dönemde gerçekten çok iyi geldi. Ve elbette en önemlisi, yeşil alanların fazlalığı. Nefes alabileceğiniz, doğanın içinde kendinize kolayca bir yer bulabileceğiniz birçok alan var. Biraz da insan arasına karışayım, kalabalık göreyim derseniz de bunun için az da olsa seçenekler mevcut.

Tarihi bir şehirde alışveriş ihtiyaçlarınızı karşılarken aynı zamanda doğayla iç içe olabilmek gerçekten büyük bir rahatlık.
Bu olumlu görüşlerim karanlık dönemin soğuklar ve yağışlarla birlikte henüz başlamamış olmasına da bağlı olabilir.
O dönemde ayrı bir yazı yazıp bu iki yazıyı karşılaştırmak ilginç olabilir.

Şehir içi mesafeler:

Bir diğer önemli konu, günlük mesafeler ve bu mesafelerin hayatımıza etkisi. Gününüzün ne kadarını yolda geçirdiğiniz, bu süreyi nasıl değerlendirdiğiniz ve yolculuk sırasında karşılaştığınız kişiler ya da durumlar, yaşam kalitenizi büyük ölçüde etkileyebilir.

Stockholm’ün merkezi oldukça düz sayılır. Onun için uzun süreli yürüyüşler bile hiç yorucu olmuyor.

Yaşadığım ve çalıştığım yerler şehrin merkezinde, ancak bu iki nokta arasında tek vasıtayla ulaşmak mümkün değil. İki otobüs, otobüs + metro ya da biraz yürüyüp tek otobüs gibi seçenekler var. Dünyanın pek çok şehrinde olduğu gibi burada da örneğin Google Haritalar üzerinden rotanızı belirleyip toplu taşımalar için anlık alternatifleri görmek oldukça kolay.

Evden enstitüye yürüyüş mesafem yaklaşık 45-50 dakika. Bisikletle bu mesafeyi 15 dakikada giden arkadaşlarım var, ancak ben kışın soğukta ve karanlıkta bisiklet kullanmayı tercih etmediğim için bisiklet almadım. İkinci el bisiklet fiyatları oldukça uygun, ancak çalınma riski yüksek olduğu için iyi bir kilit şart. Scooter hizmetleri de yaygın. Uygulama üzerinden dakikalık, saatlik veya mesafeye göre scooter kiralayabiliyorsunuz.

Ben öğrenci kartım sayesinde toplu taşımayı tercih ettim. Aylık sınırsız kart alarak toplu taşımayı daha uygun hale getirdim, çünkü tek seferlik biletler pahalı. Euro'ya çevirdiğinizde günlük sınırsız ulaşım yaklaşık 2 Euro'ya denk geliyor ki bu Stockholm'deki genel yaşam maliyeti göz önüne alındığında oldukça uygun.

Şehir dışında yaşayanlar genellikle metroyla rahatça ulaşım sağladıklarını söylüyorlar. Daha uzaktan örneğin Uppsala gibi komşu şehir ve kasabalardan da günübirlikte iş için gelip gidenler var. Trenlerin konforu, fiyatları konusunda çok bir bilgim yok.

İnsan-insan ilişkileri:

Nerede yaşarsak yaşayalım, insan-insan ilişkileri yaşamımızın merkezinde yer alıyor. Bu ilişkiler, şehirden şehre farklılık gösterebilir, ancak hayat kalitemiz üzerindeki etkisi tartışmasızdır. Bir mahallede ne kadar insanla etkileşimde bulunduğumuz, komşularımızla olan ilişkilerimiz ve sokakta karşılaştığımız insanların tutumları, günlük hayatımızı şekillendirir.

Selamlaşma kültürü, mahalledeki güvenlik hissi, yaya ve bisikletlilere verilen önem, insanların birbirine karşı tavırları ve genel gürültü düzeyi bu ilişkilerin yapı taşlarını oluşturuyor. Market alışverişinden sokakta yürümeye, dükkan ziyaretlerinden toplu taşımaya kadar her etkileşim bu insan-insan ilişkilerinin bir parçası. Bu bağlamda, yaşam kalitemiz büyük ölçüde çevremizdeki insanlarla kurduğumuz bağlara ve günlük etkileşimlerimize dayanır. Yaşadığımız yer, bu ilişkilerin ne kadar samimi, mesafeli ya da nezaket çerçevesinde olacağını belirleyen önemli bir etkendir.

Stockholm'de, genel olarak İskandinav ülkeleri için sıkça dile getirilen insanlar arası iletişim ve etkileşimin kısıtlı olduğu gerçeğini toplu taşıma kullanırken deneyimliyorum. Ancak, bu durumun bana da huzur verdiğini söylemeliyim. Sessiz ve sakin yolculuklar, günlük hayatın koşturmacasında rahatlatıcı bir etki yaratıyor.

Dikkatimi çeken bir başka nokta da, birçok kişinin kablosuz kulaklık kullanıyor olması. Herkes bir şekilde kendi dünyasında. İlginç bir şekilde, telefon ekranına bakanların sayısı beklediğimden az; ekranla meşgul olmayanlar muhtemelen kulaklıklarıyla bir şeyler dinliyorlar. Bu kişisel alanı koruma durumu, şehirdeki insan-insan ilişkilerinin nasıl şekillendiğine dair küçük ama önemli bir ipucu veriyor.

İnsan-doğa ilişkileri:

Stockholm'de insan-doğa ilişkisi hayatın doğal bir uzantısı haline gelmiş durumda. Şehirde modern yaşamın içinde doğayla temas her an mümkün. Yeşil alanlar, su kenarları, parklar ve açık alanlar şehrin her yerine yayılmış durumda, bu da doğayla bağlantıyı günlük hayatın içine taşıyor. Markete giderken bile parkların içinden geçiyor, sahil boyunca yürüyebiliyor ya da yeşil bir alanda mola verebiliyorsunuz. Bu, şehrin sakinliğini ve huzurunu hissettiriyor.

Spor yapmak isteyenler için şehir tam bir cennet; açık alanlarda koşu parkurları, bisiklet yolları ve spor sahaları her yerde. Su kenarlarında yapılan yürüyüşler ya da sabah koşuları, doğanın gücünü hissetmenin en keyifli yollarından biri. Stockholm'de, doğayla baş başa kalmak için şehirden çıkmanıza gerek yok; bu imkanlar size her an sunuluyor.

Hayvanlarla olan etkileşim de bu doğa bağlantısının bir parçası. Şehirde sokakta sahipsiz kedi ya da köpek görmek pek mümkün değil, ancak köpekler neredeyse her yerde. Parklarda, sokaklarda, toplu taşıma araçlarında sahipleriyle birlikte gezen köpekler, şehrin bir parçası haline gelmiş. Farklı köpek türleri görmek burada sıradan bir durum. Kimi zaman küçük cinsler sahipleriyle otobüste seyahat ederken, kimi zaman büyük köpekler parkta oyun oynarken karşınıza çıkıyor. Stockholm gibi sakin bir şehirde bu kadar farklı köpek türüne rastlamak hem şaşırtıcı hem de keyif verici.

Bu hayvanlar, özellikle köpekler, doğayla olan bağımızı güçlendiriyor. Sahipleriyle birlikte parklarda dolaşan köpekler, bu yeşil alanların canlılığını artırıyor. Köpekler, doğayı sadece bir fon olmaktan çıkarıp, şehrin ruhunun bir parçası haline getiriyor. Onlarla kurulan bu doğal bağ, Stockholm'deki insan-doğa ilişkisinin ne kadar iç içe ve organik olduğunu gösteriyor.

Next
Next

Turistik Gözle Stockholm